Hakan Tokuç |
Bir yukarı çeşmemiz vardı, bir aşağı çeşmemiz. Suların daha ev içlerine alınmadığı yıllar. İki çeşme arasında sekiz yüz, dokuz yüz metre. Dedim ya yukarı, aşağı. Tatlı bir yokuş.
O vakitler, İç Anadolu kar tutardı. Kışı kıştı, yazı yaz. Hafif kıllı, tüylü şayak pantolonlarımız vardı, paçaları golf düğmeli. Soğuk mu? Kimin umrunda. Pantolonlarımızın ıslanan ve donan kumaşı bacaklarımıza sürtüne sürtüne yara yapardı. Eve girmek bacaklarımızdaki yaraların acısıyla aklımıza gelirdi. Gece, saçak altlarından sarkan buzlara analık yapardı, besler büyütürdü. Büyüklerimiz sokaklarda oluşan buzlarda rahat yürümek için sobalarımızın küllerini sokağa serperler, biz arkalarından ertesi gün kızak kaymalarımızı küller engellemesin diye üzerine kova kova su dökerdik.
Adeta yarışırdık büyüklerimizle, onlar sokaklarda rahat yürümek için küllerle buzu engellemeye, bizler kızak kaymak için buzları çoğaltmaya emek verirdik.
Büyüklerimiz bu yarışta hep zarar görürlerdi. Oluşturduğumuz buzlarda düşüp kolunu, bacağını kıranlar az değildi.
Bütün kızgınlıklar unutulur, sınıkçının kırıklara bağladığı şeyler daha çıkarılmadan eğlenceye büyükler de katılırdı. Onlara öne bir kızak, arkaya bir kızak araya merdiven konularak özel kızakbüs yapılırdı.
Yokuşun yukarısı, yokuşun aşağısı. Bütün mahallenin kahkahaları birbirine karışırdı.
Kızaklarımız kuruluklarımızın direklerinde asılı dururdu. Hali vakti yerinde olanlar kızak ayaklarına marangoz abilerimize ispanyolet milinden özel kaplama yaptırırdı. Kaplamaların pas tutmaması her daim pırıl pırıl olması şanımız şerefimizdi.
Mahallemiz; yukarı çeşmemiz, aşağı çeşmemiz, hafif bir yokuş, dikine yüzeyler dışında her yer kar kaplı. Saçaklarda her gün daha da büyüyen sarkık buzullar, yokuşun küllerle bozulan bölümleri sulanarak buzla kaplı hale getirilmiş ve her birimiz de birer kızak, ve bizler, hepimiz kayıyoruz.
Bir aşağı, bir yukarı. Hızla göz açıp kapayıncaya kadar uçarcasına yukarıdan aşağıya inmeler, arkamızda çekerek taşıdığımız kızaklarımızla aşağıdan yukarıya oflaya poflaya çıkmalar. Kaç kez mi? Bilmem. Bacaklarımızda oluşan buz sürtünme yaralarının sızıları dayanılmaz oluncaya kadar.
Fısıltılardan bize ulaşanlar.
"At
gibi iniyorlar, eşek gibi çıkıyorlar."
"Keyiflerine
değme gitsin."
Eşeklik
baki, çocukluğum...
Fotoğraf
: Hakan Tokuç
Öykü : Baytekin Kara
Bayıldım Baytekin hocam. Çok sevdim fotoğrafı da öyküsünü de. Teşekkürler. Serra
YanıtlaSilTeşekkürler
SilAyşe Sönmez
YanıtlaSilGerçekten çok güzel 😊😊😊😊 bayıldım
eyvellah sağol
SilBaytekin hocam öykü okurken ayrı, dinlerken ayrı bir lezzet verdi. SINIKÇInın ne olduğunu bilmiyordum. Öyküyü okuduktan sonra onu öğrenmek de bonus oldu. Teşekkürler. Aydanur Atamdede
YanıtlaSilBirbirimizi beslememiz ne güzel. Teşekkürler.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSarıdede mahallesi....
YanıtlaSilEmeğinize sağlık abicim..
Eyvellah teyzeoğlu, bizim mahalle , bizim çocukluğumuz.
Sil