Laleper Aytek - Hasan Çalıkuşu - Bir Milonga Hikayesi

Laleper Aytek

BİR MİLONGA HİKAYESİ

O kadar yorgunluğa rağmen, gece yarısını çoktan geçmiş bir saatte, Arnavut kaldırımı sokakta yürümüyor, gölgemle birlikte tek başıma, bulutların üzerinde kaybolan bir zamanda uçuyorum sanki.

Dans geceleri sonrası, tebessüm yapışmış suratımla hep bu ruh halimle olurum; mutlu, rahat, ama biraz da hüzünlü ve yalnız.

Gençlik yıllarımızda, rahmetli eşim Meryem ile ne güzel tango yapardık. Eğer planladıysak, iş çıkışı eve gelir, hazırlanırdık. O, en güzel kıyafetini giyer, ona uygun tango ayakkabılarını çıkarır, en güzel makyajını yapar ve parfümünü sıkarak hemen hazırlanırdı. Ben ise, nedense ondan birkaç dakika sonra ancak hazırlanabilirdim. Geniş kalıplı, ön ve arkadan iki-üç pilesi olan, özel tango pantolonum, uygun renkte gömleğim, şık ceket ve papyonum ile basitçe hemencecik hazır olmam gerekirken, oyalanır ve ondan sonraya kalırdım.

Dünyanın neresinde olursak olalım, o gece bir yerlerde tango yapacak bir milonga mekânı muhakkak bulabiliyorduk. Zarif hanımefendiler, şık beyefendilerle çok güzel bir ortamda, milonga gecesinde dans için bir araya gelir, büyük bir zevkle müziğe göre tango, tango vals veya milonga yapardık.

Milonganın geleneğine göre, gecenin ilk müziği Gerardo Matos Rodríguez'in 1916 yılındaki bestesi "La Cumparsita" olacağından bunu kaçırmamak için erkenden gider, açılış dansıyla geceye başlardık. Tango yaparken, müzik sadece kulağımıza değil, ruhumuza kadar ulaşır, dansımız duygularımızla bedenimize yansır, bazen romantik ve hüzünlü, bazen hırçın ve küstah, bazen zarif ve tutkulu, ihtiraslı, ama en sonunda aşkla tek bir bedende düğümlenirdi. Sözlerimizin bir anlamı kalmaz, sessizce sarılır, tutkular adım ve dönüşlere, ocho, boleo, gancho gibi estetik hareketlere, calesita, media luna, enrosque, colgado gibi oyunlara, hızlı ve yavaş ritimlere kendimizi bırakırdık.

Eğer tanıdık bir yerdeysek, birçok arkadaşımızı tanıdığımızdan, tango adabına uygun bir şekilde davet ettiğimiz partnerlerle dansımızı yapar, yerimize döner, dinlenirdik. Sonra yeniden eşimle veya başkaları ile dansımızı yapar, dans ve müzik ile gecenin tadını çıkarır, zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık.

Mutlu günler hızlı mı geçer veya kısa mı sürer bilemiyorum ama, eşim yıllar içinde rahatsızlandı. Ne yaptıysak fayda etmedi ve maalesef kısa sürede Meryem'i kaybettim. Işığa uçmadan önce, vasiyeti arasında üstüne basa basa söylediği şey mümkünse her gece milongaya gitmemi istemesiydi. "Tangoyu bırakma, gittiğin gecelerde partnerinle en güzel dansları yap. Çünkü ben senin kalbinde olacağım. Seninle birlikte ben de mutlu olacağım." diyordu.

Yaşıma rağmen, şimdi dansla birlikte güzel ve kibar arkadaşlarla iyi vakitler geçiriyorum. Sadece tanıdıklarım değil, dilini ve ülkesini bilmediğim birçok dans severi dansa davet ederek mutlu bir şekilde dansımızı yapıyorum.

İşte bu gece yarısından sonra eve dönerken, tangonun neredeyse bir asır önceki altın çağında yaşamış olan Carlos Gardel, Carlos di Sarli, Anibal Troilo, Osvaldo Pugliese, Juan D'Arienzo, Miguel Calo gibi orkestra ve bestekarlarının müzikleri kulağımda hâlâ devam ediyordu.

Kaybolan bir zamanda, Arnavut kaldırımı sokakta, tek başıma yürümüyor, adeta gölgemle birlikte bulutların üzerinde uçuyorum.

Her zamanki gibi kalbimde yaşayan Meryem'in sevgisi ile...


Fotoğraf : Laleper Aytek
Yazı : Hasan Çalıkuşu

Ersin Alok / Haluk Perk Vakfı Ersin Alok Arşivi - Erdal Gömceli - Dağlar

Ersin Alok - Haluk Perk Vakfı Ersin Alok Arşivi

 DAĞLAR

- Ey dağlar, söyle bana, neden beni çekersin? Neden sana bu kadar tutkunum? Neden beni bu kadar etkilersin?

- Ben, başı dumanlı, karlı bir dağım. Gücün ve ihtişamın sembolüyüm. İnsanların kibrini kırar, aslında ne kadar küçük olduklarını hatırlatırım. Seni mütevazı bir kişi olarak olgunlaştırırım. Sen farkında değilsin ama aslında sen bana doğru yürümüyorsun. Kendi içine doğru yürüyüştesin. İç huzurunu bende buluyorsun.

- Neden doyamıyorum sana? Her fırsatta özlüyorum seni?

- Sen bana geldiğinde; sana huzurun ve sonsuz mutluluğun sırlarını öğretiyorum. İçindeki olumsuzlukları siliyorum. Benimle baş başa kaldığında, tüm dertlerini, tasalarını geride bıraktırıyorum sana. Sadece bana odaklanmanı başka hiçbir şey düşünmemeni sağlıyorum. Zihnini bulanıklaştıran her şeyden arındırıyorum seni. Güvende olmanın, aslında kendine güvenmek olduğunu, bilginin önemini anlatıyorum sana. Ruhun dingin bir şekilde gönderiyorum seni dünyanın karmaşasına. Döndüğünde bir müddet sonra, hayatı daha dolu yaşamak yerine, günlük telaşın içinde buluyorsun kendini. Benimle yaşadığın huzurlu günlere özlem duyuyorsun. Aslında, sadece sen değil, bütün organların da özlüyor beni. Fiziksel olarak da güç veriyorum sana. Benim ovalarımı, nehirlerimi, yamaçlarımı aşarken yaptığın hareketler, zindelik veriyor vücuduna. Aldığın bol oksijenle doluyor ciğerlerin. Döndüğündeyse, masa başındaki hareketsizliğin, şehrin getirdiği hava kirliliği, daha yorgun ve bitkin hissettiriyor seni. 

Unutma! Ben hep buradayım ve her zaman seni bekleyeceğim.


Fotoğraf: Ersin Alok / Haluk Perk Vakfı Ersin Alok Arşivi
Öykü: Erdal Gömceli / 16.10.2023


Hakkı Ceylan - Aydanur Atamdede - Ali Can

Hakkı Ceylan

 

ALİ CAN

Babamın her iş seyahati dönüşünde getirdiği oyuncaklardan en kıymetlisi, boyumdan büyük boz renkli bir ayıydı.

O gece sevinçten havalara uçmuştum. İsmini Ali Can koydum. Ali Can benim bir parçam oldu. Okuldan eve gelince onunla konuşuyor, gittiğim her yere onu da götürmek istiyordum.

Hatta anneannemlerin yazlığına giderken, çok dolu olduğundan arabaya alınmayacak ilk akla gelen şey Ali Can'dı. Tabii ki kabul etmiyordum. Yıllar geçti, genç kız oldum.

Erkek arkadaşım, Ali Canı çok sevdiğimi bildiğinden beni mutlu etmek için beyaz bir ayı almış. Ancak, o hiçbir zaman Ali Can gibi benim bir parçam olmadı. Erkek arkadaşımla ilk zamanlar güzel giden ilişkimiz, birkaç ay sonra onu başka bir kızla samimi bir şekilde görünce bitti.

O hırsla, ilk baştan beri yakınlık kuramadığım beyaz ayıyı çöp konteynerinin yanına koydum.

Fotoğraf : Hakkı Ceylan
Öykü : Aydanur Atamdede / Ağustos 2023