Firdevs Sayılan - Hüseyin Kekiç - Sepetçiler Çarşısındayım

Firdevs Sayılan

 

SEPETÇİLER ÇARŞISINDAYIM


Gözlerimi açtığımda başucumdaki doktor, ağzıma takılı hava üfleyen maskeyi çıkarıp, iyi misiniz, neler oldu anlatır mısınız diye sordu bana.

Mısır çarşısına yolum düşmüşken iki paket mis kokulu Türk kahvesi alıp, Küçükpazar'a doğru küçük ve yorgun adımlarla yürüyordum diyerek başladım anlatmaya. Sepetçiler sokağından geçerken bir dükkan önündeki bir teyzenin bayılmak üzere olduğunu gördüm ve tezgahtan kaptığım bir hasır tabureyi yere koyup teyzenin tabureye oturmasını sağladım diye devam ettim anlatmaya.

Dükkan sahibinden teyze için bir bardak su istedim. Ama dükkan sahibi getirdiği bir kova suyu başımdan aşağı döktü ve az önce tabureye oturan teyze bir anda kayboldu. Taburede oturmuş, üstüm başım ıslanmış bir halde
şaşkın gözlerle bana bakan ve telaşla mırıldanan esnafların arasında, bayılan teyze nerede diye bakınırken, sokağın başına beyaz bir minibüs geldi. Az önceki teyze minibüsten üzerinde yüz on iki yazan bir önlükle inip, koluma, ucunda iğne olan bir hortum taktı. Minibüsten bir yatak indirip, beni o yatağa yatırıp, minibüse ittiler. Başucumdaki teyzeye, Türk kahvelerim de ıslandı mı diye soracakken, teyze, ağzıma hava üfleyen bir maske taktı ve gözlerim kapandı dedim.

Genç doktor, oturduğu sandalyede beni sabırla dinleyip, notlarını yazarken, kapı açıldı ve etrafında çok daha gençlerden oluşan bir doktor grubuyla birlikte bir Profesör girdi odaya.

Beni dinleyip notları alan doktor, ayağa kalkarak, hocam, hasta Eminönü sepetçiler çarşısında olduğunu anlatıyor. Ancak, ambulans doktoru ve hemşiresi, onu, komşularının ihbarı üzerine Yenibosna'daki evinde, bilgisayar başında baygın bulduklarını söylediler diye özetledi elindeki notlarını.

Hoca, bana doğru biraz eğilerek, böyle hayalleri sık sık görüyor musunuz diye sorunca, hocam dedim, ben hayal görmedim, anlattıklarım gerçekti. Hoca, az önce notları yazan doktora döndü. Doktor, elindeki bir fotoğrafı hocasına uzattı ve ambulans doktoru, sedyeye alırken bu fotoğraf hastanın parmakları arasındaymış hocam dedi.

Hoca, o fotoğrafı bana gösterince, işte bu teyze bayıldı hocam, ben ona yardım etmek istedim dedim.

Tamam dedi, hoca. Sen şimdi biraz dinlen bakalım. Bana inandınız değil mi hocam deyince de, haklısın, senin hayal görmene gerek yok. Zira, hayal, meyal bir şehir oldu bu İstanbul dedi ve odadan çıktı hoca.


Fotoğraf : Firdevs Sayılan
Öykü : Hüseyin Kekiç / 01.10.2023

Ömer Serkan Bakır - Didem Nuhoğlu Utar - Dönme Dolap

Ömer Serkan Bakır

 

DÖNME DOLAP

İnsana hayatın coşkusunu hissettiren şeylerden biridir bir çocuğun şen kahkahası. Ne kadar mutsuz da olsanız, bir çocuğun cıvıltılı sesi sizi hayata döndürür, çıkarır sizi karanlık dehlizlerden. Hele bir de lunaparkta görün siz o çocukları. Çocuklarla birlikte ana babaları da katılıverir o karnaval ortamına. Neşenin sesini daha da yoğun hissedersiniz; ‘Bak!’ der usulca ‘Horoz şekerini al da gel, hayat burada!’. Sizi de alıverir içine, ne hayat, ne gam!

Kaybedersiniz kendinizi oyuncakların arasında, en keyiflisi de dönme dolaptır, koltukları neşe yüklüdür sanki. Yukarılara çıktıkça hafiflersiniz, içiniz kıpır kıpır olur. Dünyanın yükünü aşağıda bıraktığınızdan mı, yoksa kuş gibi yükseklere çıkıp uçtuğunuzu sandığınızdan mı bilinmez.

Ama pas tutmuş, tek başına kalmış bir dönme dolap, koltuklarındaki neşe bulutlarını dağıtmış, etrafındaki kahkahaları kanatlanıp uçuvermiş, yapayalnız duruvermektedir. Sanki hiç hareket etmemiş, heykel gibi oradadır, hüzün oturmaktadır artık koltuklarında. İnsanlığın terk ettiği, sadece doğanın kucak açtığı bir nesnedir. Dönmeyerek, durdurulan zamana inat dikilmektedir ayakta. Koşturan, zıplayan, cıvıl cıvıl hayatların, neşenin simgesidir aslında o dönme dolap. Bir yandan da neşeyi yerle bir eden, insan eliyle yaratılmış canavara yenik düşen bir Don Kişot’tur adeta. Doğaya, iyiye ve güzele değer verenlerle, sadece hırsı, maddiyatı şiar edinenlerin bitmeyen savaşının kurbanıdır.

Dönme dolapların hep döndüğü, içimizdeki neşeyi daha da arttıran güzel bir hayat için mücadeleye devam edelim o halde ve iyiye bir adım daha yaklaştığımızı hissedelim her attığımız adımda.

Belki ileride iyilik kazanır ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın, şu dizelerini akıllarına düşürmelerine yeniden vesile oluruz gelecek nesillerin, kim bilir?

Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!


Fotoğraf : Ömer Serkan Bakır
Yazı : Didem Nuhoğlu Utar / 28 Eylül 2023


Altan Bal - Akın Öktem - Dedemin Bahçesi

 

Altan Bal

DEDEMİN BAHÇESİ

Çocukluğum burada geçti diyebilirim. Dedem ve anneannem vefat edeli yıllar oldu. Bahçe bakımsız kalmış.

Güneş şemsiyesi var duvar dibinde. Kapalı kalmış ve sanki geçmiş zamana bakıyor, bu bahçeden geçen hayatları selamlıyor.

Kendini taşıyamayan bir plastik sandalye, nereden geldiği belli olmayan, kenara atılmış bir pazar arabasının sırtına binmiş, beni taşı der gibi bir hali var.

Her gün yumurtalarını yediğimiz tavuklarımız vardı. O taze yumurtaların tadını hala damağımda hissediyorum.

Ya horozumuz… Kocaman, kırmızı ibikli, pırıl pırıl renkli horozumuza ne oldu acaba. Sabaha karşı ötüşünü hala duyar gibiyim.

Bir de kuzum vardı, yünlerinin yarısı beyaz, yarısı kahve rengi. Annesi biraz yaramazlık yapmış herhalde. Kuzumun badem gibi gözleri vardı. Elimden kuru üzüm yemeyi çok severdi. Bir an, ellerimin hala kuzunun dili ile gıdıklandığını hissettim. Aaaa, elimi yalayan bizim kedi Sarman'mış.

Gerçeklere dön Akın. İşler iyi gitmiyor. Yarınki toplantıda hangi bölüm kapatılacak, kimlerin işine son verilecek, off...


Fotoğraf : Altan Bal
Yazı : Akın Öktem / 12 Ağustos 2023, Cumartesi, Bodrum