Eser Paşa - Baytekin Kara - Bacası Dumanlı Ev

Eser Paşa

BACASI DUMANLI EV

Kaçamaklarım. Benim küçük kaçamaklarım. Yok oluvermek çok kolay. Evin yan tarafındaki kanatlıdan bahçelerin başladığı, hemen ilerisinde bağların yer aldığı, derinliklerde göz açıp kapayıncaya kadar kayboluveririm.

Büyümeme hakaret geliyor, babannemin eli belinde tın tın hissettirmemeye çalışarak beni takip etmeleri.

Yahu bu nedir böyle başıma gelen, okuldan gelir gelmez, bir gölge oluşuyor sanki yanıbaşımda, ayrılmaz bir parçam, karşı mahallenin çocuklarıyla futbol maçı yaparken benimle, öze çimmeye giderken benimle, çelik çomak oynamalarımızda benimle, çember çevirmelerimizde benimle, misket artırmalarımızda benimle, aşık atmalarımızda benimle.

Bu ne ya, hiç büyüyemiyecekmiyim ben?

Yalnızlığıma sığınmak, gölgemden kurtuluşun bir yolu. Seviyorum kendimle başbaşa zamanları. Kendi kendime olmaların ev halinde kitaplar, her zaman yoldaşım. Evde çok kitap var. Kalınlar çok sevimli, beni sarıp sarmalayan değiller. Olsun, birkaç sayfasından sonra beni içine çekenler de az değil.

Sokak hali, başka koşuşturmalar. Önce bahçeden geçiş, bağ yollarından devam, şimşirin yol ayrımından sağa, mezarlığın üstü, kasabamızın tepelerinden biri. Bir yanı mezarlığa doğru, bir yanı kasabaya bakar. Mezarlık tarafında çok seyirlik yok. Kasaba tarafını seviyorum.

Yere yüzükoyun uzanıp, elleri çene altına alarak, çimenlere uzanarak, kasabayı gözetlemek müthiş keyifli. Her gün yeni bir keşfin peşinde koşmak. Keşfettiklerinin izini sürmek, tekrar tekrar aynı şeyin peşinde farklı yerlerde koşturmak. Ben bu dolaşmaların, bu yolculukların hastasıyım.

Bugün sarı sıcak günüm. Bakalım bakacağımdaki yüzlerce pencereden hangisi ilk sarı sıcaklaşacak. Mevsim sonbahar, akşam üzerleri serinleşiyor ve dumanlar tütmeye başlıyor bacalardan. Bugün şanşlıyım, mevsimin etkisiyle kavak ağaçlarının sararmaya başlayan yaprakları üzerinde ters ışık var, oluşan ve her an değişen renkler eşlik edecek ilk sarı sıcak pencereme.

Sağdaki ev kerpiç Mehmet'lerin, yanındaki ev Ilımış'ların, hemen önünde gözüken şarhoş Vehbi'lerin. Aysel ablaların pencereleri gözükmüyor.

Günün bu saatlerinde burada olmak, ters ışığın ortaya çıkardığı renk cümbüşünü izlemek, yansımalarını takip etmek, hemen hemen her gün gördüğün genel görüntünün özel anlarına şahit olmak, büyük bir keyif. Anların tadına varmak bu olsa gerek. Biliyorum, en geç beş on dakika sonra, görebildildiklerimi artık göremeyeceğim. Yarın göreceklerim de bugünkünden farklı olacak.

Bakın, bakın Tokurun Ahmet'in evin pencerelerinin en sağındakinde sarı sıcak oluşmaya başladı. Tokurun Ahmet'in, karısı Aysel'e sevdası dillere destan. Sarı sıcak pencereler, o evin yaşanmışlıklarının da aynası gibidir.

Eminim yarın başka evin penceresi ilk sarı sıcaklaşacak.


Fotoğraf : Eser Paşa
Öykü : Baytekin Kara – 17.11.2023

Galip Çetiner - Hasan Çalıkuşu - Beni Anlamalısın

Galip Çetiner

BENİ ANLAMALISIN

Sen, beni anlamalısın.

Renklerimden arınacağım. Karanlık dünyalara göç edeceğim yakında. Sonsuz denizlerin karanlık kuyularına. Kaybolan sadece rengim mi olacak zannediyorsun? Benim sıcaklığımı, güzelliğimi, sevgimi de kaybedeceksin, yalnızlığın soğuk rüzgarlarında.

Seni benden uzaklaştırmak veya kendimi unutturmak değil niyetim. Sana ilgisiz görünmek de istemiyorum. Bana bir süre yaklaşmak, dokunmak, hissetmek istemezsin diye düşünüyorum. Kalp kırıklığı, soğukluk, küslük de değil, yeniden kendim olma istediğimdir bütün arzum.

Artık rahat bırak beni, ilgilenme. Solan renklerimden arınmak, sessiz, kımıldamadan durmak, gözlerimi kapamak, susmak, kaybolmak istiyorum. Ne seni ne de senden öncekileri, hatta senden sonra ne olacak, kimler gelecek, onları bile düşünmeden karanlık gölgemde oturmak istiyorum.

Ben köklerimle, tanrı Adonis’in kollarında, onunla birlikte rüyalarda, karanlıklar ülkesinde yaşamak arzusundayım. Hiç umurumda bile değil, isterse alıp götürsün beni yedi kat yeraltına, tanrıça Persophone’nin huzuruna.

Beni anlamalısın, renk ve ışık peşinde koşan ölümlü. Hep kamaştırıcı ışıklarda, en güzel rengimde, en zarif anımda beni defalarca yakaladın ve hala yakalamak istiyorsun. Ama neden? Sen değil misin beni karanlık kutuların içinde saklayan, sana en şuh bakışlarımı resmeden? Yetmedi mi? Hep o halde kalmam mümkün mü? Bak yine o gün geldi, karanlıklara yürüyorum kendi irademle.

Şimdi beklemeyi öğreneceksin sabırla. Afrodit nasıl pişman olduysa yaptığı hatanın bedelini ödemeye, sen de beklemeyi öğreneceksin. O anı bekleyeceksin. Sana bahşedilen fırsatı kaçırmadan büyük bir sabırla ve istekle.

Yanlış anlama ama sonsuz bir kalıcılığa gelmiyorum. Sana bir süreliğine misafir olacağım. Büyük bir aşkla Adonis’in yeryüzüne dönmesini bekleyen tanrıçalar gibi o anı bekle. Gölgeler kısalmaya, ışık çoğalmaya başlayınca işte o zaman, bir sabah yıldızının kuyruğundan ben de düşeceğim yeryüzüne.

Kuruyan gövdeme tatlı su perileri konacak ve renklerim geri gelmeye başlayacak. Kararmış gövdemdeki çatlak elbisemi atacağım üzerimden. Tatlı ılık sabah rüzgarında dallarım filizlenecek, yeşil tomurcuklar çıkacak ve hızla büyüyecek. Yapraklarım kıvrıla kıvrıla kısa sürede bütün gövdemi saracak. Sunacağım sana kendimi ve zümrüt zarafetimi. Arkasından aradığın bütün renkler güneş ışığı ile birlikte çiçeklerle, kuşlarla, böceklerle gelecek, değişe değişe gözlerinin önüne serilecek.

Ama unutma ölümlü, bu güzelliklerin hepsi sadece bir an sunulacak. Tekrarı yok bu enstantanenin. Bu güzelliği sunan tanrıçalar adına benim de zamanım kısıtlı. Sana ayrılan süreyi hoyratça harcama. Işığın ve gölgenin, rengin ve o anın kıymetini bil.


Fotoğraf : Galip Çetiner
Yazı : Hasan Çalıkuşu