Prof.Dr. Mehmet Bayhan - Hüseyin Kekiç - Tek Başına

Prof.Dr. Mehmet Bayhan

TEK BAŞINA

Hatırla lütfen, bir sabah, seni bu ağacın altında, bu bankta yalnız otururken bulmuş ve nerelerdesin canım, çok meraklandım, ne yapıyorsun burada yalnız başına diye sormuştum telaşla. Sen de her zamanki sakinliğinle, hayır canım, yalnız değilim, tek başımayım ve kendi kendime yetiyorum burada diyerek yanıtlamıştın beni.

Kısa bir süre sonra da sen artık yoktun. Biliyor musun, senden sonra çok yalnız kaldım ben. Sana olan özlemim, giderek acı veren duygusal bir boşluğa sürüklüyordu beni.

Bir akşamüstü, yine yalnız, bu bankta otururken, senin sözlerini ansıdım.

Ya istemediğim, seçmediğim bu yalnızlık duygusuyla, doyumsuz ve umutsuz bir hayat sürecektim. Ya da, gitmeden önce bana öğrettiğin gibi, tek başıma, ama üretken yaşamayı seçip, kendi kendime yetecektim.

Evet canım, başta zor oldu ama tıpkı senin gibi, bu ağacın altında tek başıma olmayı ve kendimi yalnızlıktan korumayı seçtim.

Şimdi bunları sana yazıyorum, çünkü bil ve rahat uyu istedim.

Fotoğraf :
Prof.Dr. Mehmet Bayhan
Öykü : Hüseyin Kekiç / 07.08.2023

( Bu öykü, sevgili Mehmet Bayhan hocamın vefatından önce yazılmıştır. )

Sebahattin Özveren - Erhan Demiralp - Hazım Bey

Sebahattin Özveren

HAZIM BEY

Hazım Bey, çocuk yaşta köyünden şehre göçmüş, orta yaşlı bir adamdı. Uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, şehir hayatının, yoğun iş temposu, trafik gürültüsü ve kalabalık sokaklarına alışamamıştı. Köyüne özlem duyar, avludaki sedire uzanarak yıldızları izlediği geceleri, yeşil çimenler üzerinde yuvarlanıp, arkadaşlarıyla takla yarışlarını, yeni doğmuş kuzuların, annelerinin peşinde dolaşmalarını, süt emmelerini hatırladığında gözleri dalar giderdi. Özlem artsa da yaşam koşulları, çaresiz bırakıyordu.

Hazım Bey, bir fabrikada çalışır, iş çıkışı otobüs ile evine ulaşırdı. Otobüsten indiği durakla evi arasında, kısa da olsa yürüme mesafesi vardı. Yolunu daha da kısaltmak için mahallelerinde bulunan çocuk parkının içinden geçerdi. O gün yine otobüsten inmiş, yorgun adımlarla evine doğru ilerlerken, sesini duyurmaya çalışan miyavlamalar işitti. Etrafına dikkatlice bakındı, sesleri netleştirmek için kulak kabarttı. Heybetli çınar ağacının dibinde, bir kutu içinde, birbiriyle oynaşan yavru kedileri gördü. Annelerinin yakında olabileceği düşüncesi ile bir süre oyalandı, gelen giden olmadı. Televizyonda geçen akşam izlediği bir haberi hatırladı. Adamın biri, sokağında bulunan kedilerin üzerine asit atmıştı. İçi ürperdi, anne kediyi arayan gözlerle etrafına bir daha bakındı, parkta oynayan çocuklara sordu, olumlu yanıt alamadı.

Güneş, yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamış, akşam saatleri yaklaşırken, miyavlamalar çoğalmıştı. Hazım Bey, yavru kedileri doyurmak gerekiyor diyerek köşede bulunan markete hızlı adımlarla ulaştı. Yavru kediler için hazırlanan mama paketlerinden aldı, tekrar yanlarına koştu. Karınları doyan yavrular, bir süre sonra uykuya daldı. Yaşadığı ev, hayvan beslemek için çok uygun değildi. Yavruları da korumak istiyordu. Bulundukları kutuyu daha güvenli bir hale getiren Hazım Bey, evinin yolunu tuttu.

Birkaç hafta boyunca, Hazım Bey yavruları her gün ziyaret edip, besledi. Minik tüylü varlıklar, onun sevgi dolu hareketlerine alışarak, omuzlarında, başında ve çevresinde dolaşıyordu. Kedilerle yaşadığı anlar, Hazım Bey'in kalbini ısıtıyordu. Onların masumiyeti ve sadeliği, birlikte geçirdikleri zamanlarda, köyünü ve çocukluğunu hatırlatıyordu. Hazım Bey’in yavru kedilere yaklaşımı kısa sürede parkta oynamaya gelen çocukların dikkatini çekti. Bu sevimli yaramazlar, semtin yaşamında yeni bir anlam ve mutluluk kaynağı oldu.

Hazım Bey, miyavlama sesini duyduğu o günü unutamıyor. Yavru kediler de çok mutlu, onlar, artık parkta kutu içinde değil, sevgi dolu sıcak yuvalarında, Hazım Bey’in omzunda, başında tatlı yaramazlıklarına devam ediyor.

Fotoğraf : Sebahattin Özveren
Öykü : Erhan Demiralp / 10 Ağustos 2023 Perşembe, Üsküdar