Orhan Cem Çetin - Erdal Gömceli - Tel Örgüler

Orhan Cem Çetin

TEL ÖRGÜLER

Sonbahara yaklaştığımız bu günlerde, yazdan kalma bir hava vardı dışarıda. Bu güzel havanın etkisiyle yanıma kitabımı aldım ve hemen yakınımızdaki parka doğru yürümeye başladım. Yolda, etrafıma bakınca, hafta sonu gezmesi için evlerinden çıkan insanların bir koşuşturma, bir telaş içinde olduklarını gördüm. Dinlenmek için bile telaş halindeydiler. Bu koşuşturmacanın arasında, ilerideki bankta, elinde bastonuyla sakince oturmuş, etrafı seyreden, yaşlı bir amca dikkatimi çekti. Yanına gidip, izin istedikten sonra, bankın diğer kenarına oturdum. Kitabımı açıp, okumaya başladım. Bir taraftan da yaşlı amcayı gözlüyordum. Gözlerini bir yere dikmiş, uzun uzun bakıyordu. Benim ona baktığımı fark etmiş olacak ki, yüzünü hiç çevirmeden “Sanki bana bir şey söylemek istiyorsun da söyleyemiyorsun delikanlı” dedi. Sonra bana döndü ve “Yanılıyor muyum?” diye sordu.

Şaşırmıştım. “Bunca koşuşturmanın içinde, sizi çok sakin bir halde etrafa bakarken gördüm. Bu sakinliğiniz hoşuma gitti ve yanınıza oturmak istedim. Sonra uzun uzun bir yere bakıp, düşünürken gördüm sizi ve açıkçası nereye baktığınızı, ne düşündüğünüzü merak ettim.” dedim.

Gülümseyerek, “Şu binanın duvarındaki tel örgüleri görüyor musun? Onlara bakıyordum.” diyerek başladı sözlerine. “Eskiden tel örgülerden geçmek isteyenin canını acıtsın da geçmekten vazgeçsin diye dikenli tel kullanılırdı. Şimdi ise bu tellerin yerini, jilet dedikleri iki tarafı keskin saclar aldı. Artık canını acıtmak yerine, bir yerleri kesilsin de yaralansın der gibi daha acımasız, daha sert tedbirler alınıyor. Zamanla suçlar mı artıyor, yoksa insanlar daha acımasız mı oluyor” diyerek bitirdi sözlerini. Sonra yine bana “Ne dersin?” diye sordu. Bir an düşündüm. “Sanırım her ikisi de” dedim ve kitabımı okumaya devam ettim. Ancak, amcanın sorusu kafamı kurcalamaya devam ediyordu.

Fotoğraf: Orhan Cem Çetin - (@orhancemcetin instagram hesabında 20 Nisan 2023 tarihinde Architectura antiqua minima #urbanmacro notuyla paylaşılmış bir çalışmasıdır.)

Öykü: Erdal Gömceli / 21.10.2023



Irmak Soldamlı - Hasan Çalıkuşu - Rengin Ruhu

Irmak Soldamlı

RENKLERİN RUHU

Onlar için önemli tek şey, renkti. Var olmak için, başka bir gıdaya veya suya ihtiyaç duymadan, atmosferin üst katındaki yüzeyde bulunuyorlardı. Burada uzaydan ve güneşten gelen zararlı ışıkları özümleyerek, kendi zerreleri için en temiz renk ve enerjileri elde ediyorlardı. Özündeki renklerini, başka zerrelerle paylaşır, çoğaltırlardı. Her zerre, renklerini kendine özgü ton, desen ve formda üzerine giyer ve o gün büyük bir edayla atmosferde süzüm süzüm süzülür, sonunda örgüledikleri enerjilerini gezegene bırakırlardı.

Gece olduğunda renkleri kaybolur, ertesi gün alacağı renkleri hayal ederek hazırlanırlardı. Sonsuz renk seçeneği olan, bu ütopik zerre dünyasının hassas dengesi, hiç bitmeyecek gibiydi.

Gün doğuşuyla birlikte her zerre, düşledikleri renklerin tutku ve heyecanı ile yeni bir güne uyanırdı. O gün renk ile enerjilerini en gösterişli olmayı planlardı. Seçtikleri renk ile kendi dünyalarındaki diğer zerreler arasında hayalciliği, yaratıcılığı ve idealizmi en iyi sembolize etmeyi amaçlardı. Ama yeryüzü canlılarındaki kıskançlık gibi bir indirgeme duygusu taşımadıkları gibi, aksine birbirlerinin göz kamaştırıcı güzelliğine hayranlık ifade eden duyarlılığa sahiptiler. Bu davranışları, onların hem kendi enerjilerine hem de evrenlerine pozitif katkı yapıyor, bir sonraki güne daha güçlü başlıyorlardı.

Eğer o gün, gezegene huzur ve duygusal bir enerji verecekse, mavi tonlarını tercih eder, uçlarını lacivert çizgilerle süsler, gövdesine çivit mavisi ile benekler yapar, yer yer açık mavi ve gece mavisi tonları serpiştirir, bir pelerin formunda üzerine geçirirdi.

Sıcağın rengi olan sarıyı, her zerre üzerinde taşımak isterdi. İçlerine coşku ve mutluluk verdiğinden kendilerini çok neşeli hissederlerdi.

Beyaz zerreler, o gün arınmanın masumiyeti ve saflığı temsil ederken, aslında içlerinde her rengi barındırmanın gücünü saklarlardı.

Sağlığın simgesi olan pembe zerreler, enerjilerini sevgi ve şefkat içinde rahatlama ve sakinleşme için harcıyorlardı.

Bereket ve doğayı simgeleyen yeşili tercih eden bir başka zerre, barış ve özgürlüğün sembolü olan ferahlatıcı yeşil bir zerreden enerji alırken, önce zümrüt yeşilinden gözler yaptı kendine. Sonra, bedenine yeşil çizgilerden oluşan kelebek kanadı deseni yerleştirdi. Mor bir baş formunun önüne ferahlık ve serinlik hissini destekleyen mavi ile hafifçe boyadı. Kollarını da karşısındakini kucaklayacakmış gibi açarak, güven ve huzuru güçlendirmek için yeşil dalgalar oluşturdu.

Bu şekli çok beğenen karşısındaki zerre de benzer bir şekle bürünerek, daha büyük bir cesaret ve enerji ile kırmızı rengi seçti. Daha heyecan verici ve kışkırtıcı olmak için kanatlarının uçlarını maviye dönüştürerek, yücelik ve gücün sembolü olan moru ise ara renk olarak kullandı.

Bin bir renkteki enerji zerreleri, gün içinde bu güzellikleri dünyanın üzerine serperlerdi bir zamanlar. Bu güzel gezegenin daha mutlu olması, oradaki varlıkların nasiplenmesi için.

Ama bu gezegen o kadar kirlendi ki, atmosferdeki bu zerreler çok azaldı. Kalanların enerji ve serpintileri ise gezegene yetecek kadar değildi artık.

Fotoğraf : Irmak Soldamlı
Yazı : Hasan Çalıkuşu

Candan Tırtıl - Aydanur Atamdede - Dans

Candan Tırtıl

DANS

Azra, ilkokul üçüncü sınıfa giden başarılı bir öğrenciydi. Annesi onun yaşamında okul ve ders dışında sevebileceği bir uğraşı olsun istiyordu. Çocuğum ileride nasıl mutlu olur diye düşünürken, Azra’nın dansa ve baleye ilgisi ve yeteneği olduğunu fark etti. Dansın öncelikle kızının kendi bedenini tanıyıp, dengeli olarak kullanmasına yardımcı olacağını düşünerek, kızının yeteneğinin doğru ve iyi bir eğitimle ortaya çıkarılması için, Çocuk Sanat Merkezinin Bale kurslarına kayıt ettirdi.

Azra severek, azimle, iki yıl boyunca haftada iki gün okul çıkışında Bale derslerine devam etti. Mezuniyet gösterisinde, pembe tütüsünün içinde, uçarcasına dans ederken bulutlardaydı sanki.

Bale kursundaki öğretmeninin de yönlendirmesi ile Konservatuar sınavlarına katılmasına karar verdiler. Sınavlara çok sayıda katılanların içinden yirmi bir kişi alınacaktı. Çok heyecanlı bekleyiş sonrası, kazananların arasında Azra’nın ismi yoktu. Azra'nın balerin olma hayali başlamadan sona ermişti.

Aradan geçen yıllarda Azra liseyi, ardından üniversitede ikinci tercihi olan, Sanat Tarihi Bölümünü bitirdi. Bu süreçte, her türlü sanat etkinliğini çok yakından takip etti.

Yaşamından genel olarak mutluydu ama pembe tütüsü içinde, sahnede uçarcasına dans ediyordu rüyalarında. Bale gösterileri izlerken de kendini sahnede dans ederken hayal eder, iç çekerdi.

İş çıkışı, aniden bastıran yağmurdan kaçmak için sığındığı bir pasaj girişindeki ilan dikkatini çekti. Dans dersleri… Neden olmasın dedi içindeki pembe tütülü çocuk. Neden olmasın!

Fotoğraf : Candan Tırtıl
Öykü : Aydanur Atamdede / Eylül 2023