Kemal Cengizkan - Fatma Şanlı - Gülümser

Kemal Cengizkan

GÜLÜMSER

Tatilden yeni dönmüştüm. Uzun süredir olmadığım için, evde yiyecek hiçbir şey yoktu. Kız kardeşimin, yolda yersin diye çantama koyduğu iki dilim börekle kahvaltımı edip, alışveriş yapmak üzere markete çıkmıştım. Giderken asansörle indiğim için görmemiştim, dönüşte karşılaştık Gülümser’le. İlk bakışta acaba cücemi diye düşündürecek derecede kısa boyluydu. Hiç sormamıştım ama boyunun kısalığı gelişiminde sanki bir kemik hastalığı geçirmiş izlenimini veriyordu. Adı gibi hep gülümserdi, gözleri ışıl ışıldı her zaman. Yaptığı işi büyük bir titizlikle yapıyordu. Merdivenleri silmeyi bitirmiş, giriş kapısının önünü temizliyordu.

Kolay gelsin, nasılsın?”

Aslında her zaman karşılaşır, selamlaşırdık ama pek sohbet etmezdik. Selam verip, kolay gelsin der geçerdim. Bu sabah tatilin de bana verdiği huzur ve dinginlikle bir başka sormuştum sanki. Daha içten...

-Teşekkür ederim. Sen nasılsın, tatildeydin galiba. Hoş geldin.
-Hoş buldum sağ ol. Evet, iki aydır yoktum, yeni geldim.
-Hoş geldin, enerji yüklenmişsin, sen öğretmendin değil mi?

İki aydır tatilde olduğumu söyleyince öğretmen olduğumu düşündü herhalde.

Yok, ben memuriyetten emekliyim.”
Aaa ben seni öğretmen sanıyordum, nedense.”
Görünüşümdendir, genelde çok ciddi duruyorum, ondandır.”

Gülüştük...

Sonra kendisini anlatmaya başladı.

Sen bakma benim burada temizlik yaptığıma, bizi burada temizlikçi diye küçük görüyorlar ama, ben köyde Halk Eğitim Kursunu bitirdim. Çok güzel ahşap yakma biliyorum. İngilizce ve Arapça öğrenmeyi çok istiyordum ama evlenip şehre gelince, bir de adamın öküzüne düşünce, hayal ettiğin her şey kalıyor, hiçbir şey yapamıyorsun. Hayat telaşı; çocukların büyümesi, okulu, işi derken, hayat geçip gitti işte. Olsun, ben de çocuklarımı hep okumaya teşvik ettim. Büyük oğlum, bilgisayar uzmanı, onun işi çok iyi, sigortamı da ödüyor. Küçük biraz haylaz ama ne yapayım sağlığı yerinde olsun da... Emekli olunca tekrar kurslara gitmeyi çok istiyorum. Özellikle İngilizce ve Arapça kursuna, ama kafa eskisi gibi değil.”

İçinde nasıl bir ukde kaldıysa, İngilizce ve Arapça kursunu birkaç kez tekrarladı. O an düşündüm. İçten bir merhabanın, hatır sormanın, bir insanın hayatına dokunmakta ne kadar önemli olduğunu. Hayatın, telaşların arasında görmeden geçip gittiğimiz, ne çok şey vardı. Neler yaşadıklarını bilmediğimiz ve hiç haberimiz bile olmadan kimleri kırdığımız.. Hüzünlendim biraz.

Olsun, ne kadarını yapabilirsen senin için en güzel mutluluk, kendin için bir şeyler yapmak olacak. Bu zamandan sonra profesör olmayacaksın nasılsa. Belli mi olur, senin bu çalışkanlığın ve azminle bakarsın o da olur.”

Derin bir iç geçirdi, gülümsedi. Bu arada, asansör birkaç kere gidip gelmişti. “Kolay gelsin” dedim ve yukarı çıktım.

Gülümser ile bugüne kadar sohbet etmediğim için kendime kızdım. Bundan sonra çevreme karşı daha duyarlı davranmam gerektiğini düşünmeye başladım. İçinde bulundukları şartlar ne olursa olsun, sebeplere değil sonuca odaklanan insanlar mutlaka güzel şeyler yapıyorlardı. Belki hayal ettiklerine ulaşamıyorlar, ama yine de hayatta bir yer ediniyorlardı. Gülümser’in şartları da uygun olsaydı bugün çok farklı yerlerde olabilirdi. O yine de elindeki imkanlarla en iyisini yapmıştı. O an aklıma bir makalede okuduğum, kime ait olduğunu hatırlayamadığım bir cümle geldi.

AÇACAK ÇİÇEK İKİ TAŞIN ARASINDA DA AÇAR.”

Gülümser ‘in hikayesini ne güzel anlatıyordu...


Fotoğraf : Kemal Cengizkan
Öykü : Fatma Şanlı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka konuyla ilgili olmasına özen gösteriniz.
2. İsim ve Soy ismi yazmayı unutmayınız.
3. Konuyla ilgili olmayan sorularınız için lütfen iletişim formunu kullanınız.

© Onanafod Blogunda yayınlanan tüm fotoğraf ve yazıların telif hakları, Onanafod blogu sanal yayını, tanıtımı, kitapları dışında fotoğrafçıya ve yazara aittir.