Engin Güneysu - Serra Kemmer - Cesaret İşi

Engin Güneysu

CESARET İŞİ

Bir fotoğrafa bakmak cesaret ister. Bir hikayeyi okumak da öyle.
Elime bir kitap tutuşturdular. Buna bir önsöz yaz dediler. Hoppalaa!

Kitabı aldım elime, şöyle bir kokladım önce. Bunu hep yaparım kendimi bildim bileli. Kitabın kapağında, bu gördüğünüz fotoğraf vardı. Fotoğrafa baktım uzun uzun. Önce kafamda fotoğrafa bir hikaye kurmaya çalıştım. Sonra açtım kitabı 'gerçek' hikayesini okudum. Bir daha okudum. Sonra bir daha. ‘Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ diye düşündüm. Bu hikâyeye neden bu fotoğraf seçilmiş ki acaba? Baktım fotoğrafı yazarın kendisi mi çekmiş diye. O da değil. Çeken ayrı. Yazan ayrı. Hikaye güzel. Fotoğraf güzel. Fotoğraf olmasaydı hikaye ne olurdu? Hikaye hiç yazılmamış olsa, fotoğraf eksilir miydi, yoksa çoğalır mıydı?

Bir sürü soru kafamda. Aklım meşgul. Ruhum dolu. İçimde bir senfoni, bir 'kakafoni'.

Aynı hafta kitabın yazarıyla tanıştım. Eylül ayıydı. Yakup 2'de oturduk bir gece. Bir gece daha. Uzun uzun geceler geçirdik Yakup 2'de. Kah sustuk, kah bakıştık, gülüştük ara ara, o anlattı ben dinledim. Ben sustum o dinledi. Lakerdalar da bu arada pek güzeldi.

Bir fotoğrafa bakmanın ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu öğrendim o gecelerde. Bir hikayeyi okumak da öyle. Hikaye “Sevmiyorum yeni evleri” diye başlıyordu. Yeni evler hangisiydi? Eski evler hangisi? O evlerin önündeki su birikintisi üstünde sıçrayan kız çocuğu kimdi?

Mesela bugün, akşam yemeğimizi hazırlayıp, masanın başına kurulunca, televizyonda haberleri açıp izlemiyor muyuz? Onca savaş fotoğraflarını, patlamaları, kopan bacakları. Çekilen fotoğraflar, çekilen videolar bize çok uzak gibi sanki, var olmamışlar gibi geliyor belki de. Bazen birer sanat eseri oluveriyorlar sanki. Film gibi izliyoruz haberleri, hikayedir diye okuyoruz hikayeleri, fotoğraf diye bakıyoruz fotoğrafa. Hatta net değil, ışık patlamış, arka plan şöyle olsa, böyle olsa diye ahkam kesiyoruz, biraz daha ileri gidersek.

Fotoğraflara bakarken, hikayeleri okurken, bir filmi izlerken, bir sergiyi gezerken aslında yolculuğa çıkar insan. Ne güzeldir o yolculuklar! Bazen neşeli bir çocukluk yolculuğudur bu. Tıpkı bu kitapta olduğu gibi. Kitabı okuyun. Önce ona elinizi uzatın, sonra alın avucunuzun içine, okumaya başlayın. O bilir sizi nereye götüreceğini. Yeter ki gitmeye cesaretiniz olsun! Size iyi yolculuklar!

Ama dikkat!!!

Giderken ayaklarınız yere basmalı. Gitmek kadar kalmaya da cesareti olmalı insanın. Fotoğraftaki kız, sizi alıp götürsün götürmesine de, gerçekte o kız kim, oradaki kız çocuğunun gerçeği nedir, bir durun düşünün, kalın orada, gidin, görün, bilin onu. Unutmayın! Biz dünyayı değiştireceğiz, dünya bizi değil.

Diyeceğim o ki, bu kitabı okuyun, bu hikaye sizi alsın götürsün götüreceği yere. Ama gitme cesareti kadar kalma cesaretiniz de olsun yanınızda. Çünkü bir fotoğraf öylesine çekilmiyor. Çünkü bir hikaye öylesine yazılmıyor.

Gerisi sizin bileceğiniz iş.


Fotoğraf : Engin Güneysu
Yazı : Serra Kemmer / Kasım 2023 - Caddebostan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka konuyla ilgili olmasına özen gösteriniz.
2. İsim ve Soy ismi yazmayı unutmayınız.
3. Konuyla ilgili olmayan sorularınız için lütfen iletişim formunu kullanınız.

© Onanafod Blogunda yayınlanan tüm fotoğraf ve yazıların telif hakları, Onanafod blogu sanal yayını, tanıtımı, kitapları dışında fotoğrafçıya ve yazara aittir.