Tuvalime bakıp boyadım seni İstanbul, paletimdeki renklerle. Az önce şu yanımdan süzülerek geçen vapur. Kadıköy yakasından getirdiğin yolcularla çok havalıydın yani. Kirli beyaza birazcık mavi katıp önce senin gövdeni boyadım. Duman tüten bacana da sürdüm. Sonra sarı rengi aldım ve vapurun ışıklarını belirledim. Aralarına çok açık sarı beneklerle lambaların parlak ışıklarını yuvarlak bir şekilde boyadım. Siyaha yakın bir tonda vapurun direğini, yan pencerelerini, kıçındaki parmaklıkları, üst güvertedeki tenteyi ve geminin altını gölgeledim. Güvertede dolaşan insanları sarının üstünde belirsiz lekeler halinde fırçaladım. Vapurla işim bittiği için iskeleye yanaşmasına müsaade ediyorum artık.
Renkleri kullanırken, keskin sınırlar bırakmayarak, seyredenlere flu bir İstanbul akşamı manzarası yapmak istiyorum.
Gökyüzünü gece mavisi ile boyadıktan sonra, yer yer koyu maviler ve beyazlarla dokunmalar yapıp, kuru fırçayla silikleştirip bulutları belirginleştirdim ve böylece bulutlu bir akşam atmosferi oluşturuyorum.
Arka, uzak fondaki yalnızlığa bırakılmış Haydarpaşa'yı da koyu renklerle bir gölge gibi iskele ve vapur arasına yerleştirdim. Bazı yerlerinde daha açık tonlarla gölgelemeler yaptım. Önündeki aydınlatmaları da unutmayarak, açık sarı ve beyaz yuvarlak noktalar yerleştirdim. Ama bu sefer boyama, biraz hüznün rengini de kattım eski günlerin anısına Haydarpaşa'ya. Hatırlıyorum da, Kadıköy İskelesi'nden kalkan vapur, asil bir zarafetle tarihi Haydarpaşa'yı selamlayarak iskelesine yanaşırdı.
Sağ kadraj ile vapurun arasındaki Cankurtaran Feneri, seni görmemek mümkün mü. Sen ki karanlık gecelerin, puslu sabahların rehberi oldun görmeyen gözlere. Net olmasa da seni koydum tuvalin kenarına, hem de ışığınla.
Karaköy İskelesi, gecenin alaca karanlığında bekliyor vapurunu bir sevgili gibi. Biraz sonra dolanacak ona halatları ile sımsıkı. İndirecek yolcularını vapurdan iskeleye, nazlı bir sevgilinin sitemkâr sözleri gibi akacaklar üzerinden karaya. İskeleyi boyamak için paletimdeki siyahları fırçama yükleyerek önce iskelenin deniz üstündeki platformunu bir siyah şerit gibi boyadım. Kalan boya ile ikinci katın çatısını tamamladım. Sonra paletimdeki uygun renkleri birbirine karıştırarak, bekleme salonlarının dış cephelerini ışığın durumuna göre dikkatlice boyadım. Koyu renklerle yolcu kapılarını tamamladım. En sonunda, iskelenin ışıklarını sarı ve beyaz renklerle belirginleştirdim.
Şimdi en sevdiğim yeri boyayacağım. Denizi. Deniz aslında ilk aşkımdı. Bazen sıcak, bazen soğuk, kimi durgun, kimi hırçın. Tam oldu dediğim zaman, bir öfke ile üzerime sıçrayan. Seni anlamak boyamaktan daha zor inan bana.
Önce gökyüzüne verdiğim mavi tonun en sakin olanı ile uzaktaki denizi özenle boyadım. Sonra kendime doğru geldikçe aynı tonda rastgele boyayarak, denizin ilk kat boyasını tamamladım. Uzaktaki deniz sakin gözükse de yakınlaştıkça dalgalanma hissi için, koyu mavi ve lacivert tonlarla devam ettim. Resme bir mücevher pırıltısı verecek olan en önemli yer ise vapur ve iskeleden denize yansıyan ışıkların yerleştirilmesiydi. Sarıdan beyaza bunları da yaptıktan sonra resmi tamamlamış oldum. Ön tarafta, bir ben ve tuvalim eksikti. Murat kardeşim, arkamdan fotoğrafı çekince, her şey tamamlanmış oldu.
"Boyadım seni İstanbul!"
Fotoğraf : Murat Ünal Yazı : Hasan Çalıkuşu
Yorum yaparken:1. Yaptığınız yorumun, mutlaka konuyla ilgili olmasına özen gösteriniz.2. İsim ve Soy ismi yazmayı unutmayınız.3. Konuyla ilgili olmayan sorularınız için lütfen iletişim formunu kullanınız.© Onanafod Blogunda yayınlanan tüm fotoğraf ve yazıların telif hakları, Onanafod blogu sanal yayını, tanıtımı, kitapları dışında fotoğrafçıya ve yazara aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yaparken:
1. Yaptığınız yorumun, mutlaka konuyla ilgili olmasına özen gösteriniz.
2. İsim ve Soy ismi yazmayı unutmayınız.
3. Konuyla ilgili olmayan sorularınız için lütfen iletişim formunu kullanınız.
© Onanafod Blogunda yayınlanan tüm fotoğraf ve yazıların telif hakları, Onanafod blogu sanal yayını, tanıtımı, kitapları dışında fotoğrafçıya ve yazara aittir.