Yekta Ali Kurtuluş |
İNZİVA
Biz balıkçılardan başka kimse bilmez bu barınaklara girdiğimizi. Girmek için, ya balıkçı olmak ya da denizci olmak yeter. Çünkü orası; ağlarımızın, balık malzemelerimizin, isten kararmış çaydanlığımızın, dolanmış misinalarımızın, yarım kalmış çay bardaklarımızın, sigara kokan küllüklerimizin, kulplu alüminyum tasta pişip, kurumuş yumurta kalıntılarının ve ördek sobamızda yarı yanmış odun kokularının üzerine zimmetli, barınağımızdır bizim. Sabahın ayazında, sıcacık yatağımızdan eşimizi, çocuğumuzu ve bizimle yaşayan diğer sevdiklerimizi bırakıp, ekmek kavgamız derdine denizlere açılıp, balık tutmak için barınağa uğramak, sanki ibadet gibidir bizim için. Oracıkta kaç geceler soğukta titreyerek kıvrılıp kaldığımızı, sabahı beklerken, buğulanmış camlara bakarak, güneşi nasıl beklediğimizi, "işte şimdi gitme vakti geldi" demek için, sabrımızın nasıl tükendiğini, işte bu barınakta yaşarız. Lodoslu havalarda, denize açılamadığımız günlerde, lodosun sarhoşluğu ile toplanıp söylediğimiz aşk şarkıları alır götürür bizi, aşkı muhabbet ile denizin girdaplarına. Bugün de denizle buluşamadık sitemleri ağızlardan dökülene kadar, kimse kimseye çaktırmadan usulca eşlik eder şarkılara.
Haydi
eve gitme vakti.
Yarın
için "Sabah ola hayrola,
balık ola"
Fotoğraf
: Yekta Ali Kurtuluş
Öykü
: Ayşe Sönmez / 14.10.2023
Çok güzel bir foto ve hikaye ! Tebrikler !
YanıtlaSil