Hüseyin Yılmaz - Baytekin Kara - Koltuk

Hüseyin Yılmaz

KOLTUK


Koltuk Sahiplerinin Dikkat Etmesi Gerekenler.

Dokunma hissi önemlidir. Koltuğun döşeme malzemesi dokunma hissi uyandırmalı. Koltuğunla gurur duymayı ancak böyle sağlayabilirsin. Gögsün kabarmalı. Övüne övüne anlatabilmelisin. Rahatlığı, konforu, çalışma verimliliğini artırmak için ceylan derisinden döşemeli koltuklar bile var.

İskelet için kullanılan malzeme de döşeme malzemesi kadar önemli. Aşınma direnci yüksek olmalı ki, hizmet ömrü de fazla olsun.

Koltuğun nereden ve nasıl ışık aldığına da dikkat etmek gerekli. Renk haslığı ancak doğru ışıkla, doğru buluşmalar yapabilmekle mümkündür. Farklı döşeme malzemelerinin farklı ışıklara farklı tepkiler vereceğini bileceksin ve ona uygun seçimler yapacaksın.

Döşemelik malzeme, sızdırmaz olmamalı, makul stabilitede olmalı, soyulmamalı. İstenir ki hava geçirgenliği makul seviyede olsun. Ne kötü şey üzerine oturduğun şeyin hava almayan bölümlerinin olması. Bu durum, kokuya bile neden olabilir. Gereken stabilite yoksa, ağzı gözü bir yana gitmiş görüntüler kaçınılmaz. Soyulma yapan malzemenin zamanla aldığı görüntünün ne kadar çirkin olabileceğini siz düşünün.

Sağlam koltuk, kaliteli koltuk, rahat koltuk, eeee maazallah bir gün üzerine bir şey dökülürse, nasıl temizleyebileceğini önceden bileceksin.

Çevreyi korumamış olmaz, bütün bileşimlerin çevre dostu olmasına özen göstereceksin. Karbon ayak izlerini inceleyeceksin.

İleri teknolojiyi kullanmak önceliğin olacak.
Arkanı sağlam yere dayayacaksın.
Bedelini ödeyeceksin.
Nasıl geldiyse, öyle de gidebileceğini hiç unutmayacaksın.
Koltuğuna sahip çıkacaksın, gerektiğinde arkana bile bakmayacaksın.


Fotoğraf : Hüseyin Yılmaz
Yazı : Baytekin Kara 

Yekta Ali Kurtuluş - Ayşe Sönmez - İnziva

Yekta Ali Kurtuluş

İNZİVA

Biz balıkçılardan başka kimse bilmez bu barınaklara girdiğimizi. Girmek için, ya balıkçı olmak ya da denizci olmak yeter. Çünkü orası; ağlarımızın, balık malzemelerimizin, isten kararmış çaydanlığımızın, dolanmış misinalarımızın, yarım kalmış çay bardaklarımızın, sigara kokan küllüklerimizin, kulplu alüminyum tasta pişip, kurumuş yumurta kalıntılarının ve ördek sobamızda yarı yanmış odun kokularının üzerine zimmetli, barınağımızdır bizim. Sabahın ayazında, sıcacık yatağımızdan eşimizi, çocuğumuzu ve bizimle yaşayan diğer sevdiklerimizi bırakıp, ekmek kavgamız derdine denizlere açılıp, balık tutmak için barınağa uğramak, sanki ibadet gibidir bizim için. Oracıkta kaç geceler soğukta titreyerek kıvrılıp kaldığımızı, sabahı beklerken, buğulanmış camlara bakarak, güneşi nasıl beklediğimizi, "işte şimdi gitme vakti geldi" demek için, sabrımızın nasıl tükendiğini, işte bu barınakta yaşarız. Lodoslu havalarda, denize açılamadığımız günlerde, lodosun sarhoşluğu ile toplanıp söylediğimiz aşk şarkıları alır götürür bizi, aşkı muhabbet ile denizin girdaplarına. Bugün de denizle buluşamadık sitemleri ağızlardan dökülene kadar, kimse kimseye çaktırmadan usulca eşlik eder şarkılara.

Haydi eve gitme vakti.
Yarın için "Sabah ola hayrola, balık ola"

Fotoğraf : Yekta Ali Kurtuluş
Öykü : Ayşe Sönmez / 14.10.2023

Osman Maaşoğlu - Erhan Demiralp - Pusula

Osman Maaşoğlu

PUSULA

Dünyanın herhangi bir kentinde, sabah oluyor.

Uyandırma servisi görevini yaparak haydi gün doğuyor, yapacak çok işin var dercesine kulakları tırmalarken,

Ufff, beş dakika daha!” mırıltılarıyla bir el göz ovuştururken, diğer el, loş ortamda ortalığı yıkan bu çangırtıyı susturmak için aranır. Bir hışımla yataktan kalkılır. Çocuklar kaldırılır. Kişisel bakım yapılırken, gün içerisinde neler yapılacak hızlıca sıralanır. Çocuklar okula hazırlanacak, servise bindirilecek ya da okula bırakılacak, toplantılar, raporlar, siparişler, teslimatlar, ödenecek faturalar, babanın doktor kontrolü, aracın bakımı, çocukların okul sonrası kursları, ödevleri, alışveriş, akşam gelecek misafirler. Bu maddelere, bulunulan yer ve kişisel duruma göre pek çok ekleme yapılabilir.

Çocukluktan yetişkinliğe, zaman koridorunda hızla ilerlenirken, her yaşta üstlenilen sorumluluklar var. Sorumluluklar, insanları toplumun içinde barındıran ve topluma katkı sağlayan temel unsurlar. Zaman zaman, omuzlarında taşınması ağır bir yük, üzerinde baskı varmış duygusu oluşturabilir. Bu durumda, mutsuz, stresli ve özgür olunmadığı hissi, boynuna geçirilen ip olur ve aşağı çeker. Bu bakış açısı, sorumlulukların yerine getirilmesinin sonucundaki faydaların ve başarı mutluluğunun görülmesini engeller, olumsuz bir ruh haline sokar.

Oysaki, sorumluluklar, hayatın önemli bir parçasıdır, kişiyi olgun, güvenilir ve saygın bireyler yapar. Omuzlarındaki ağır yük, boynuna takılan ip yerine, bir fırsat veya ödül olarak görülürse, onları yerine getirmek için elde edilen motivasyon mutlu, başarılı ve özgüvenli hissettirir. Bu bakış açısı, sorumlulukların getirdiği gelişim, öğrenme ve tatmin duygusunu arttırır ve olumlu bir ruh haline sokar. Sorumluluklar, boyundaki ip değil, yaşama yön veren bir pusula olur.

Fotoğraf : Osman Maaşoğlu
Yazı : Erhan Demiralp / 13 Ağustos 2023 Pazar, Üsküdar


İbrahim Zaman - Hüseyin Kekiç - Sahipsiz Fotoğraf

İbrahim Zaman

SAHİPSİZ FOTOĞRAF

Anadolu'ya fotoğraf gezilerine giderken, aynı yerde bir önceki gezide çektiğim portre fotoğraflarını bastırıp, sahiplerine götürmeyi seviyorum. Yine bir tekrar gezideyiz. Üç yıl önce buralarda çektiğim fotoğrafların sahiplerini arıyorum. Bir dükkana girip, yerleri süpüren küçük çırağa, fotoğrafını gösterip ustasının nerede olduğunu soruyorum. Çocuk hiç konuşmadan küçük işaret parmağıyla karşı kaldırımdaki çay ocağını gösteriyor bana.

Çay ocağı önünde, daha önce fotoğraflarını çektiğim ustalar, taburelere oturmuş, derin bir sohbete dalmışlar. Yaklaşıp selam vererek, yanlarına oturuyorum. Her birine kendi fotoğraflarını teslim ediyorum. Fotoğraflarını alan ustalar, elimdeki başka bir ustaya ait fotoğrafı görünce, az önce yüzlerine oturan tebessüm bir anda kayboluyor. Hiç konuşmadan birbirlerine bakıp, sessizce sardıkları tütünü ciğerlerine çekip, dumanını derin bir solukla üflüyorlar. Sahibini nerede bulurum diye elimdeki fotoğrafı uzatınca, arkamdan bir el uzanıyor, önce omzuma dokunup, sonra o fotoğrafı elimden alıyor ve çay ocağındaki eskimiş bir ayna çerçevesinin kenarına sıkıştırıyor.

Çay ocağındaki herkesin suskun ve hüzünlü yüzlerinden anlıyorum ki artık o fotoğrafın bir sahibi yok. Çay parası vermeye kalkınca, ustalar kaşlarını çatıp, el işaretiyle bana yolu gösteriyorlar. İçimdeki hüzünle, daha sekiz fotoğrafın sahibini aramak için sokaklara düşüyorum yine...

Fotoğraf : İbrahim Zaman
Öykü : Hüseyin Kekiç / 12.09.2023